Thursday, December 6

zaten düşündüğünüz birkaç şey



  az önce kendime daha önce sorduğum bir sorunun cevabını buldum aslında bunu yaşadım. şaşkınlıktan çenenizin yere düşeceği bir şey bekliyorsanız sosyal medyaya geri dönüp kimin neler yaptığını izleyebilirsiniz. birçok insandan ya da bir filozoftan duyduğumuz, okuduğumuz sözcüklerin ne anlama geldiğini kavrayamayız da bir gün gözlerimiz açılıp en içeriden bir benimseme yaşayarak sanki birinci gözden keşfetmişçesine donakalırız ya işte tam olarak böyle bir şey yaşadım. anı nasıl yaşayacağımızla ilgili.


  anı yaşamak yürürken kolların ve bacakların hareketine odaklanmak mı yoksa hareketinin beynimizdeki etkisine odaklanmak mı
ya da anı yaşamak sadece basitçe keyif almak, etkilenmek midir hayran hayran yürümek midir. bilmiyorum
cevabını bulduğum şey ise şu; insanlar hiçbir şey yapmak istemeyip tüm gün koltukta yatmak istediğinde, varoluş sancısı dedikleri konfor bölgesinden çıkmadıklarında, eylemsizlikleri onları bir yokoluşa götürüyor. oturup saatlerce meditasyon yapmak bile bir odak "derin düşünce" bir eylem gerektiriyor, anı yaşatıyor. koltukta oturmaktan farkı bu işte

  bir resim gördüm sokrates baldıran zehrini içmek için hazırlanıyor. yanındakilere ruhun ölümsüz olduğundan bahsediyormuş.ayaklarının yanında ise bir arp var. bunun yorumlarını kendim tekrar tekçe topladım. sokrates ölüme mahkum edilmesine rağmen arp çalmaya devam ediyor

  sokratesin hayatını düşüncelerini bilmiyorum bilmediğim için özür dilerim. sadece olayın başrolünde olması önemli bu yazıda. orada cümlelerine zatenle başlayan, filmin sonunu bilen, kahin, hayat yorgunu, her devirde rastlanılabilir salak insanlar gibi değil o. çünkü anı yaşamayı biliyor. bunu zindanında enstrüman çalarak yapıyor. zehir onu yok ederken var oluyor

  enstrüman çalarken konuşmak bile zordur. şarkı söylemekten bahsetmiyorum. öylesine konuşmak. notaları dinlersiniz bir sonraki notayı düşünmezsiniz sadece basarsınız perdelere.
bu sadece müzik için geçerli değil zindanda hikaye yazmaya doyamayan marquis de sade için de, çalışırken işinde kaybolan için de, resim çizen için de film çeken için de geçerli.

  kendimizi kaybedeceğimiz deneyimler lazım bize ve buralara halüsinojenler olmadan ulaşabilmemiz lazım. gözlerimizi açıp, zihnimizi özgürleştirerek, dünyayı ciddiye almayarak, lunaparkta
bir tren gezintisi gibi.

No comments:

Post a Comment